Güzel Sanatlar

Kıbrıs Mimarisinde Teknoloji ve Sürdürülebilirlik

Kıbrıs’ta mimarlık pratiğinin geçirdiği dönüşüme ışık tutan Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ) Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Ali Tanrıkul, sürdürülebilirlik, yerel değerler ve teknolojinin çağdaş tasarım süreçlerindeki rolüne dair önemli değerlendirmelerde bulundu. Mimarlığın yalnızca yapı üretme işi olmaktan çıkıp çok boyutlu bir sorumluluk alanına dönüştüğünü ifade eden Tanrıkul, prefabrik sistemlerden algoritmik tasarıma kadar uzanan birçok başlıkta görüşlerini paylaştı. Teknolojinin mimarinin işlevselliğini yeniden tanımladığını ifade eden Tanrıkul, iklim krizinin etkilerinin mimarlığın bu dönüşümünü hem acil hem de kaçınılmaz hâle getirdiğinin altını çizdi. Mimarlık eğitiminin, politika yapıcıların ve uygulayıcıların ortak bir farkındalık zemininde buluşması gerektiğini vurgulayan Tanrıkul, sürdürülebilirliğin önemine de değindi.

uku-kibris-mimarisinde-teknoloji-surdurulebilirlik-web3

1.    Mimarlık pratiği giderek daha fazla sürdürülebilirlik, teknoloji ve toplumsal etkiyle kesişiyor. Sizce günümüz mimarlığında en büyük dönüşüm nerede yaşanıyor?
Günümüz mimarlığında en büyük dönüşüm, disiplinler arası yaklaşımın güçlenmesi ve kullanıcı odaklı tasarımın ön plana çıkmasıyla yaşanıyor. Artık mimarlık yalnızca estetik ya da yapısal çözümler üretmekle sınırlı değil; toplumsal etki, çevresel duyarlılık ve teknolojik olanakların entegrasyonu tasarım sürecinin temel bileşenleri hâline geldi.

Bu dönüşümle birlikte, sürdürülebilirlik ilkeleri artık yalnızca çevreci malzeme kullanımıyla sınırlı kalmayıp, kentsel bağlamdan sosyal sürdürülebilirliğe kadar geniş bir perspektifi içeriyor. Teknoloji ise yalnızca tasarım sürecini kolaylaştırmakla kalmayıp, aynı zamanda yapıların enerji verimliliğini artıran akıllı sistemlerle mimarlığın işlevselliğini yeniden tanımlıyor. Özellikle iklim krizinin etkileri, mimarlığın bu dönüşümünü hem acil hem de kaçınılmaz hâle getiriyor.

2.    Kıbrıs özelinde düşünüldüğünde, çağdaş mimarlık yaklaşımları ile geleneksel yapı pratikleri arasında nasıl bir ilişki kurulmalı? Bu geçiş süreci sizce nasıl yönetilmeli?
Kıbrıs gibi çok katmanlı tarihî ve kültürel mirasa sahip bir coğrafyada, çağdaş mimarlık ile geleneksel yapı pratikleri arasında kurulacak ilişki son derece hassas ve stratejik olmalıdır. Bu süreçte amaç, geçmişin değerlerini yadsımadan, bugünün ihtiyaçlarına ve teknolojik olanaklarına cevap verebilecek mekânlar üretmektir.
Geçiş süreci, yalnızca görsel benzeşimlerle sınırlı kalmamalı; kullanılan malzeme, ölçek, doku ve kamusal kullanım gibi konular da dikkate alınmalıdır. Özellikle yerel malzeme ve yapı tekniklerinin çağdaş yorumlarla yeniden ele alınması, sürdürülebilirlik açısından da oldukça önemlidir. Bu yaklaşım hem kültürel sürekliliği destekler hem de yapıların bölgeye özgü iklim koşullarıyla daha uyumlu olmasını sağlar. Kıbrıs’ta bu geçiş sürecinin sağlıklı yönetilebilmesi için mimarlık eğitiminin, politika yapıcıların ve uygulayıcıların ortak bir farkındalık zemininde buluşması gerekmektedir. Aksi hâlde ya yüzeysel bir "nostalji estetiği" ya da bağlamdan kopuk bir modernizm ortaya çıkmaktadır.

3.    Kıbrıs mimarisinde prefabrik yapı sistemlerinin kullanımı nasıl bir dönüşüm yaratıyor?
Prefabrik yapı sistemleri, Kıbrıs mimarisinde özellikle geçici veya hızla çözüme ihtiyaç duyan yerleşim alanlarında pratiklik ve hız avantajı ile dikkat çekiyor. Ancak bu sistemlerin dönüşüm yaratma potansiyeli yalnızca hızla sınırlı değil; aynı zamanda enerji verimliliği, atık kontrolü ve kaynakların daha verimli kullanımı gibi sürdürülebilirlik kriterlerini de beraberinde getiriyor.
Kıbrıs gibi iklimsel çeşitliliğe sahip bir adada, prefabrik sistemlerin özellikle ısıl performans açısından optimize edilmesi; doğal havalandırma, gölgeleme ve güneşten koruma gibi pasif sistemlerle desteklenmesi önem kazanıyor. Ayrıca bu tür yapılar, kırsal alanlarda mekânsal esneklik sağlayarak yeni yaşam senaryolarının da önünü açabiliyor.
Yine de bu dönüşümün anlamlı olabilmesi için, prefabrik sistemlerin yerel bağlamla ilişkilendirilerek tasarlanması ve sırf ekonomik gerekçelerle “tek tip” yapılardan kaçınılması gerekmektedir.
 

uku-kibris-mimarisinde-teknoloji-surdurulebilirlik-web4

4.    Yöresel mimaride kullanılan malzemelerin doğal ve yerel kaynaklardan olması sürdürülebilirlik açısından neden kritik?
Doğal ve yerel malzemelerin kullanımı, sürdürülebilirliğin hem çevresel hem de kültürel boyutuna doğrudan katkı sağlar. Kıbrıs özelinde örnek verecek olursak; taş, kerpiç, ahşap gibi geleneksel malzemeler, iklime uyumlu, uzun ömürlü ve düşük karbon ayak izine sahip olmalarıyla öne çıkarlar.
Bu malzemeler aynı zamanda yerel üretim ve zanaatkârlıkla ilişkilendirildiğinde, yerel ekonomiye katkı sağlamakta ve toplumsal sürdürülebilirliği de desteklemektedir. Ayrıca bu tür malzemelerin iklimsel tepkileri yerel deneyimlerle uzun yıllar test edilmiş olduğu için, çağdaş teknolojilerle desteklendiklerinde oldukça verimli sonuçlar elde edilebilir.
Buna karşın dışa bağımlı, taşıması ve uygulanması karbon yoğun malzemeler tercih edildiğinde, sadece çevresel değil ekonomik sürdürülebilirlik de olumsuz etkilenmektedir. Dolayısıyla yerinden ve doğasından kopmamış bir mimari anlayış, uzun vadede daha dirençli bir yapı stoğu oluşturur.

5.    Prefabrik çift cidarlı cephelerin ısıl konforu artırması gibi teknik detaylar halkın günlük yaşamına nasıl olumlu yansıyor?
Isıl konforun artırılması, yalnızca teknik bir kazanım değil; kullanıcı deneyimini doğrudan etkileyen bir yaşam kalitesi unsurudur. Prefabrik çift cidarlı cephe sistemleri sayesinde ısı yalıtımı güçlenmekte, iç mekân sıcaklığı daha stabil hâle gelmekte ve enerji tüketimi azalmaktadır. Bu durum hem daha düşük enerji faturaları hem de daha sağlıklı iç mekân koşulları anlamına gelir.
Kıbrıs gibi yazları sıcak ve kurak, kışları ise zaman zaman nemli olabilen bir iklimde, bu tür çözümler konutlarda yaşam konforunu ciddi biçimde artırmaktadır. Ayrıca mekânın nefes alabilmesi, doğal havalandırma olanaklarının desteklenmesi, fiziksel ve psikolojik rahatlık açısından önemlidir.
Özellikle düşük gelirli aileler için bu tür sistemlerin erişilebilir hâle gelmesi, enerji yoksulluğunun azaltılmasına da katkı sunabilir.

6.    Mimarlıkta hücresel otomasyon ve algoritma tasarımı gibi teknolojilerin sürdürülebilirlik hedeflerine katkısı nedir?
Hücresel otomasyon ve algoritmik tasarım yaklaşımları, mimarlıkta özellikle karmaşık verilerin işlenmesi, optimum kaynak kullanımı ve iklim verilerine göre şekillenen tasarımların üretimi gibi alanlarda sürdürülebilirlik hedeflerine katkı sunmaktadır.
Bu teknolojiler sayesinde, bir yapının güneş ışığını nasıl alacağı, hava akımlarını nasıl yönlendireceği ya da gölgeleme sistemlerinin nasıl çalışacağı gibi performans odaklı veriler tasarım sürecine entegre edilebilir. Bu da enerji verimliliği yüksek, iklimle uyumlu, kullanıcı konforunu artıran yapılar üretmeyi mümkün kılar.
Kıbrıs gibi iklimsel verilerin oldukça belirleyici olduğu bir coğrafyada bu tür dijital araçların potansiyeli büyüktür. Yine de bu teknolojilerin yerel mimarlık pratiğinde yaygınlaşabilmesi için eğitimde ve profesyonel pratikte daha fazla yer bulmaları gerekir. Bu noktada, bu tür sistemleri kullanan yazılımlar üzerinden elde edilen veriler, karar alma süreçlerine ışık tutabilir, ancak mimarın eleştirel bakış açısı ve bağlamsal farkındalığı ile dengelenmelidir.

7.    Genç mimarlara ve mimarlık öğrencilerine, özellikle Kıbrıs bağlamında sürdürülebilirlik ve teknolojik dönüşüm konusunda ne gibi tavsiyeler verirsiniz?
Genç mimarlara ve öğrencilerimize en önemli tavsiyem, sürdürülebilirliği sadece çevresel bir mesele değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel bir sorumluluk alanı olarak görmeleri olur. Kıbrıs bağlamında, hem doğal kaynakların sınırlılığı hem de toplumsal yapının kırılganlığı, mimarlık mesleğinin duyarlı ve çok boyutlu bir anlayışla yürütülmesini gerektiriyor. Teknolojiyi yalnızca “yenilik” aracı olarak değil, mekân kalitesini, erişilebilirliği, enerji verimliliğini ve toplumsal kapsayıcılığı artıran bir araç olarak değerlendirmeliler. Aynı zamanda, yerel değerleri tanımak ve onları çağdaş bir dille yeniden yorumlamak, mimarlık pratiğinde aidiyet hissi ve sürdürülebilirlik açısından büyük önem taşır. Dolayısıyla önerim şu olur: Yüksek teknoloji ile yerel bilgi arasında köprü kurun. Gelenekten öğrenin ama geleceğe bakın. Mimarlığı sadece bina yapmak değil, yaşamı daha nitelikli hâle getirme sanatı olarak görün.
 

On